Elazığ

Tarihi Harput

 
HARPUT
       Mevcut  tarihi  kaynaklara  göre  Harput'un    en  eski  sakinleri  M.Ö.  2000  yıllarından  itibaren  Doğu Anadolu'ya  yerleşen  Hurrilerdir. Hurrilerden  sonra  bölgenin,  Hitit  hakimiyeti  altına  girdiğini  görmekteyiz.  Çok  uzun  sürmeyen  Hitit  hakimiyetinden  sonra  M.Ö.  9. Asırdan  itibaren  Doğu Anadolu'da  devlet  kuran  Urartular  Harput'ta  uzun  süre  hüküm  sürmüştür.  Bugün  bile  tarihi  heybetiyle  ayakta  duran  Harput  Kalesi  Urartu  devrinin  izlerini  taşımaktadır.  Kale'de kaya  içine  oyulmuş  merdivenler,  tünel  ve  hücrelerle  su  yolu  bulunduğu  tespit  edilmiştir.   M.Ö.  9.  Asırdan  beri  bu  kalesiyle  müstahkem  mevkii  olarak  bilinen  Harput,  en  az  4000  yıllık  bir  maziye  sahip  bulunmaktadır.
 
Harput  isminin  ilk  hecesi  olan  Har, taş  (kaya) anlamına,  son  hecesi olan  put   (berd) ise   kale  anlamına  gelmektedir.  Günümüz  Türkçe si  ile  Taş  Kale  anlamını  taşımaktadır. 
Harput'un;  M.S. 1.  asırdan  3.  asra  kadar,  zaman  zaman  Romalıların  siyasi  ve  askeri  nüfuzunda  kaldığını   görmekteyiz.  Ancak  Romalıları  Anadolu'dan  çıkarmak  için  uzun  ve  çetin  mücadeleler  yapan  Pontus  Kralı  Mithradates  devrinde  ve  ondan  sonraki  zamanlarda el  değiştirdiği de  bilinmektedir.  Bununla  beraber,  Miladi 3. asırda, İmparator  Dioclatianus  zamanından  itibaren  Harput   bölgesi  tamamen  Roma  İmparatorluğuna  bağlanmıştır.
 
Daha  sonra  Sasanilerle,  Bizanslılar  arasında  devam  eden  harplerde   daima  ihtilaf  hududu  olarak  görülen  ve  kimi  zaman   Sasanilerin,  kimi   zaman  Bizanslıların  hakimiyetine  girerek  el  değiştiren  Harput'ta  Bizans  hakimiyetinin  ilk  devresi  7.  asrın  ortalarına  rastlar.  Ancak  Hz.  Ömer  zamanında  Suriye  ve  Irak'ı  ele geçiren  Arapların  7.  asrın  ortalarına  doğru  Harput  ve  çevresini de  zapt ettiklerini  görüyoruz.  Bu  şekilde  başlayan  Arap  hakimiyeti,  10.  asrın  ortalarına  kadar  devam  etmiştir.
Harput'ta, Romalılar  devrinde  olduğu  gibi,  Araplar  devrinde de   etkin  bir  ize  rastlanmamıştır.  Bölge,  daha  çok  Bizans  ve  Arap  siyasi  ve  askeri  gücünün  gövde  gösterilerine  sahne  olmuştur. 
Harput'un  Bizanslıların  hakimiyetine  ikinci  defa  geçişi  10. asra  rastlar.  Bizanslıların  İslam  alemine  karşı  giriştikleri  büyük  seferlerin  ilk  hedefi  daima  Harput  olmuştur.  Nitekim,  ilk  taarruzda  Bizanslılar  Harput'u  ele  geçirmişler  ve  burada  bir  vilayet  teşkilatı  kurarak  kaleleri  tahkim  etmişlerdir.
Bizans  tarihinde  Harput,  bugünkü  söyleyişe  çok  yakın  olarak "Harpote"  diye  geçmektedir.  Aslında  Harput  bölgesi de "Mesopotamia" olarak  adlandırılmaktadır.  Harput'ta  Bizans  hakimiyeti  aşağı  yukarı  11.  asrın  sonuna  kadar  devam  etmiştir.
 
Harput'un  Türklerin  Eline  Geçişi   :
Harput  ve  çevresi,  26  Ağustos  1071  Malazgirt  muharebesinden  sonra 1085  yılında  Türklerin  eline  geçmiştir.  Bu  ise  Selçuklular  devrine  rastlamaktadır.
Harput'un  ilk  Türk  hakimi  Çubuk  Bey'dir.  Çubuk  Bey,  burada  diğer  Selçuk  ümerası  gibi  Selçuklu  Sultanına  bağlı  olmak  şartıyla  bir  hükümet  kurmuştur.  Kendisine  oğlu  Mehmet  Bey,  halef  olduğu  içindir ki,  Harput  tarihinde  bu  devire "Çubukoğulları  Devri"  denir.  Çubukoğulları  ve  onlarla  birlikte  gelen  Türkmenlerin  Harput  halkının  ecdadını  teşkil  ettiğine  şüphe  kalmamıştır.
Harput'un  Türkler  tarafından  alınmasına  kadar  sadece  müstahkem  bir  kale  hüviyetinde  kalan  bu  yer,  Türklerle  beraber  büyüyen  bir  şehir  haline  gelmiştir.  Çubukoğulları  devrinden  sonra  Harput'ta  "Artukoğulları  Devri"  başlar. 12.  asrın   ilk  yıllarında  başlayan  bu  devir,  1234  yılına  kadar  devam  etmiştir.
 
Artukoğullarının,  Türkmenleriyle  beraber  Doğu  Anadolu'ya  gelip  yerleşmelerinden  sonra  bir  kol da  Harput'a  gelmiştir.  Bunlara  bu  sebeple  "Harput  Artukluları"   denmektedir.
Artukoğulları  devrinde;  adı  hala  Harput  ve  Elazığ'da  anılan  Belek  (Balak)  Gazi'nin  Harput'un  yetiştirdiği  en  ünlü Türk  Fatihi  olduğu  bilinmektedir. (1965  yılında  Harput  Turizm  Derneği   tarafından  Belek  Gazi'nin,  at  üstünde  güzel  bir  heykeli  yaptırılmıştır.)  Onun  en  önemli  hizmeti,  Haçlı  seferleri  sırasında  görülmüştür.  Selahattin  Eyyubi  ile  mukayese  edenler  bile  olmuştur.  (Tarihçiler  son  araştırmalar  ışığında  Balak  Gazi'nin  asıl  isminin  "Belek  Gazi"  olduğunu  ifade  etmektedirler.)
 
Balakgazi'den  sonra  1185 yılına  kadar  Harput'ta yine  Artukoğullarından  gelen  Prensler,  hüküm  sürmüşlerdir.  Bunlardan  Fahrettin  Karaaslan'ında  Harput  tarihinde  unutulmaz  yeri  ve  eserleri  vardır.  1148-1174  yılları  arasında  Harput'ta  hüküm  sürmüş  ve  burada  bulunan  Ulu  Camiyi  yaptırmıştır.
1234  yılında  Harput'ta  Artuk Hanedanının hakimiyeti  son bulur  ve Harput   Selçuklu  Hanedanına  ilhak  olunur.  Selçuklular  devrinde  Harput,  bir  Subaşı  tarafından   idare edilmiş  ve  bu  devirde  "Arap  Baba Camii" ve  bitişiğindeki  türbe  hariç  önemli  bir  eser  bırakılmamıştır.
 
Anadolu   Selçuklularının  bölgedeki  hakimiyeti  sona  erince, 14.  asırda  Harput'ta  bir müddet  İlhanlıların daha sonra da  Dulkadiroğullarının  hüküm sürdüklerini   görüyoruz.    Dulkadiroğulları  devrinden  sonra da  Harput, 1465 de  Uzun Hasan tarafından  zapt edilmiş  ve  40 yıl  kadar  Akkoyunluların   idaresinde  kalmıştır. 
Akkoyunlulardan  sonra  1507 yılında  Harput,  Şah  İsmail'in  idaresine  geçmiştir.  1516  yılında  Çaldıran  muharebesinden  sonra  Osmanlı  ordusu  tarafından  fethedilmiştir.
 
Osmanlı  İdaresine  geçen  Harput,  başlangıçta  Diyarbakır  Eyaletine  bağlı  bir  sancak  halinde  teşkilatlandırılmıştır.  1530  tarihli  bir  kayda  göre  Harput'ta  o  zaman  14  Müslüman,  4  ermeni  mahallesi  vardı. 19. Asrın  sonlarında  Harput'ta  2670  ev, 843  dükkan,  10  cami,  10   medrese,  8  kütüphane  ve  kilise,  12  han  ve çeşitli büyüklükte   90  hamam  bulunduğu  Kamus-ül-a'lam'da  belirtilmektedir.
Yukarıda  tarihi  devirlerinden  kısaca  bahsettiğimiz  Harput,  birbirine  benzeyen  sebeplerle  tarihe  karışan  birçok  eski  Türk  şehirleri  gibi  nihayet  terk edilmiş  ve  yerini  bugünkü  Elazığ'a  bırakmıştır.  Bugünkü  Elazığ,  II.  Mahmut  zamanında,  1834  yılında  şark  vilayetlerinde  ıslahata  ve  devlet  otoritesini  yeniden  kurmaya  memur  edilen  Reşit  Mehmet  Paşa  zamanında  halk  arasında  "Mezra " denilen  şimdiki  yerinde  kurulmaya  başlanmıştır.  
 
Aynı  yıl  içinde (1834)  hastane,  kışla  ve  cephane  binaları  yapılmış  Vilayet  Merkezi  Harput'tan  buraya  nakledilmiştir.  Bu  nakilde  Harput'un  artık  bir  hudut  şehri  olmaktan  çıkması,  gelişmeye  elverişli  olmaması, ana  yollara  sapa  kalması,  bilhassa  kış  mevsiminde  ulaşım  güçlüğü  ve  mezranın  güzel  bir  şehir  kurulmasına  elverişli  bulunması  rol  oynamıştır.
 
Yeni  kurulan  şehir  önceleri  eyalet  ve  bilahare  vilayet  merkezi  olmuş, bir  ara  Diyarbakır  vilayetine  bağlı  bir  Sancak  haline  getirilmiştir.  1875'de  Müstakil  Mutasarrıflık,  1879'da  da  tekrar  vilayet  olmuştur.  Osmanlı  devletinin  son  yıllarında  Malatya  ve  Dersim  Sancakları da  buraya  bağlanmış  1921'de  bu  iki  sancakta  Elazığ'dan  ayrılmıştır.
 
Sultan  Abdulaziz'in  tahta  çıkışının  5.  yılında   Hacı  Ahmed İzzet  Paşa  devrinde  buraya  tayin  edilen  Vali  İsmail  paşanın  teklifi  ile   1867  yılında  "Mamurat ul -Aziz"  adı  verilmiştir.  Fakat  telaffuzu  güç  olduğundan  halk  arasında  kısaca  "ELAZİZ"  olarak  söylene gelmiştir.    
 
Atatürk'ün  1937  yılında  şehre  teşrifleri  sırasında Atatürk'ün teklifi ile "Azık  İli"  anlamına  gelen  "ELAZIK" adı  verilmiş, bu  isim  daha  sonra  "ELAZIĞ"a dönüşmüştür.

Hazar Gölü

 
Elazığ'a 22 km. Uzaklıkta, Elazığ - Diyarbakır karayolu güzergahında olup, Hazarbaba ve Mastar dağları arasına sıkışmış tektonik bir göldür. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin kendine has plajları olan su sporları ve balık avcılığı yapılan en önemli gölüdür. Uzunluğu 22 km., genişliği 5-6 km. olan göl, günün her saatinde değişik görünüm kazanarak mavinin ve yeşilin her tonunu gösterir. Suyu berrak, sodasız ve tuzsuzdur. Çevresinde 25'e yakın kamu kurum ve kuruluşlarına ait eğitim ve dinlenme tesislerinin yanı sıra turizm Bakanlığından belgeli otel, motel lokanta ve günübirlik piknik alanı, ayrıca özel kuruluşlar tarafından işletilen balık evleri bulunmaktadır. Son zamanlarda çevresinde çok sayıda ikincil konutlar ve yazlıklar ile tatil sitelerinin yapıldığı göl, çevre illerin de faydalandığı tatil merkezi konumundadır. Yaz ayları boyunca nüfus yoğunluğunun arttığı gölde, 1990 yılında yapılan araştırma neticesinde; içerisinde batık bir kentin olduğu keşfedilmiş, bu da göle ayrı bir gizem kazandırmıştır. Hazar Gölünün, Kilise Adası civarından başlayan batık kentin Sivrice ilçesine kadar uzandığı tespit edilmiş olup, bilimsel araştırmalarla tarihinin ve orada oluş nedeninin ortaya çıkarılmasını bekleyen, aşım sorunu olmayan göl, yerli ve yabancı turizme her yönüyle hizmet vermektedir. 
 
PLAJLAR ve SAHİL
 
İlimizde bulunan Hazar Gölünün çevresinde kamu kurum ve kuruluşlarına ait kamp ve dinlenme tesisleri ile muhtelif yerlerinde halka açık kamp yerleri bulunmaktadır. Göl sahillerindeki kamu kurum ve kuruluşları ile özel kuruluşlara ait plajlardan 9 adedine Avrupa Çevre Eğitim Vakfı tarafından verilen ?Mavi Bayrak? alınması için su analizleri yapılmakta ve bu konudaki çalışmalar devam etmektedir. 1997 Yılında bu plajlardan Tur-Pol Turistik Tesislerinin bulunduğu plaja Mavi Bayrak verilmiş ve Hazar Gölü söz konusu vakıf tarafından yayınlanan broşürlerde yer alarak tüm dünya ya tanıtımı sağlanmıştır. Kamuoyunun dikkatini kıyı şeritlerine çekerek, insanların kıyılar üzerindeki etkisini, bunların sağlıklı korunması için her bireyin neler yapması gerektiğini araştıran, özendirme yoluyla yüzme amaçlı kullanılan deniz ve göl sularının temizliğini, kıyıların düzenini, plaj hizmetlerinin düzeyinin yüksekliğini sağlamaya yönelik bir çalışma olan Mavi Bayrak Kampanyası ve bu kampanya kapsamına alınan Hazar Gölünde aşağıda belirtilen 9 adet plaj Mavi Bayrak alması halinde, İlimiz dolayısıyla bölgemiz Avrupa Eğitim Vakfı tarafından yayınlanan broşürlerde tüm dünyaya duyurulacak ve daha geniş şeklide tanıtılması sağlanacaktır.

Elazığ Harput Mutfağı - Yöresel Yemekler

Elazığ mutfağı oldukça zengin yemek çeşitlerine sahiptir. 150'ye yakın yemek çeşidi olan Elazığ'da, üç öğün yemeğin dışında kuşluk yemeği ve özellikle yatsılık denilen pestil, ceviz, orcik, meyve gibi yiyeceklerin bulunduğu sofralar açılır. Geleneksel Elazığ (Harput) mutfak kültürü, Türk mutfak kültürünün izlerini taşır. Sofra adabından yemek çeşitlerine kadar halen geleneksel özelliklerini koruyabilen Elazığ mutfağında; tarihi Oğuzlara kadar uzanan tutmaç, umaç aşı anamaşı, kara kavurma gibi yemekler halen varlığını sürdürmektedir. Mevsime, yörenin özelliklerine ve ürettiği ürünlere göre şekillenen yemek çeşitlerinin bir çoğu yalnızca Elazığ'a hastır. Özellikle kırsal kesimde hatta şehirde bile yöreye özgü çok güzel ekmekler yapılır. Bu ekmeklerden en ünlüsü ve en lezzetlisi güz mevsiminde yapılan ve bütün bir kış hiç bozulmadan kalabilen tandır ekmeğidir. Yemekler çoğunlukla yer sofralarında yenilir. Büyük başlamadan ve besmele çekilmeden yemeğe kaşık vurulmaz. Eskiden aile içinde bile kadın erkek ayrı ayrı sofraya otururdu. Günümüzde yabancı biri olmadıkça sofraya kadın ve erkekler birlikte otururlar. Eskiden bütün yemeklerde tereyağı kullanılırdı. Günümüzde ise hem köylüler hem de şehirliler çoğunlukla nebati yağ kullanmaktadırlar. Bazı özel yemeklerde mutlaka tereyağı kullanılır. Yemeklerde salça ve soğaraç çoğunlukla kullanılır ve bu karışım sos vazifesi yapar. Kış mevsimi için yapılan hazırlıkların başında taze meyve ve sebzelerin hemen hepsinin kurutulması gelir. Turşu ve salamura yapılır, şehriye ve erişte kesilir, kurut ve tarhana hazırlanır; tandır ekmeği yapılır; kavurma hazırlanır, orcik, pestil, tutunu yapılır. Düğün ve sünnetlerde özel eğlence törenlerinde ziyafet çekilir, özel yemekler çıkartılır. Bütün bu işler komşu ve akrabaların yardımı ile topluca yapılır. Günümüzde geleneksel yemeklerimiz halen yapılmakla birlikte yeni yemek çeşitleri de Elazığ  mutfağına girmiştir. Keban barajını yapılmasından sonra oluşan göl sahasında ve Hazar gölünde yetiştirilen tatlı su balıkları Elazığ mutfağına girmiş ve balık yemekleri sıkça yapılır olmuştur.
 
Yemek Sofraları :
Yer sofraları:Sofra bezleri eskiden Harput'ta yerli beyaz bezden yapılırdı. Çitçilerin (baskıcılar) açık pembe zemin üzerine siyah motiflerle süsleyerek bastıkları sofra bezleri çok yaygındı. Bu sofra bezleri (dest-i hunlar) odanın ortasına serilir üzerine bir sini ve sininin içerisinde yemek takımları ve malzemeleri konulur ve sofra bezinin etrafında küçük yer minderleri bulunurdu. Bazen de sofra bezi üzerine 50-50 cm yükseklikte  özel yapılmış küçük bir masa konulur ve bunun üzerine sini konularak sofra oluşturulurdu. Bu sofralarda yemek daha kolay yenilirdi. Günümüzde de Elazığ ve çevresinde çoğunlukla yer sofrası tercih edilir. Ancak özellikle kentte hemen her evde yemek masası bulunmakla birlikte ekseriyetle bu masalar misafir olduğunda kullanılır. Geleneksel mutfak kültürümüzün önde gelen araçlarından birisi olan sofra bezleri yerini naylondan yapılmış sofra bezlerine bırakmıştır. O güzelim çiçekli, kuşlu, "hoş geldiniz" li sofra bezleri günümüzde kimi evlerde sandıklarda birer hatıra olarak saklanmaktadır. Eskiden çok yaygın olan sofra bezi baskıcılığı talep azlığı nedeniyle unutulmakta iken Kültür Müdürlüğü'nce açılan kurslarda on beş civarında usta öğretici yetiştirilmiştir. Harput, Elazığ ve çevresinde özellikle düğünlerde kurulan 3-4 metre uzunluğunda sofralar kurulurdu ki buna da Somat denilirdi. Bu tür ziyafetlere de "Somat Çekme" denilirdi.
 
Mutfak ve Kilerler :
Mutfak ve kiler iç içe olduğu gibi ayrı ayrı da olurdu. Eski Harput evleri de sofalara çıkmadan evvel yan kapılardan birisi mutfak (mutbah) diğeri de kiler kapılarıdır. Kiler 7-8 aylık zahireyi barındırırdı. Başta pilavlık ve köftelik bulgurlar, çorbalık keşkeklik döğme (kendüme) ler, mercimek, fasulye lovik ve nohutlar, ağızları beyaz ve nakışlı örtülerle kapalı, kırmızı topraktan yapılmış yerli büyük küpler  veya peteklerde; sıra sıra dizili sırlı yeşil çinilerde ise unlar, pekmezler, ballar, peynirler, salçalar, turşular; tenekelerde yağlar, kavurmalar, kıymalar, tarhanalar; muhaşır, erişte gibi şeyler ise büyük kamış sepetler içerisinde, sebze kuruları, yine kilerde tavana asılı ekmek salıncağı üzerinde tandır ekmekleri bulunurdu. Tandır ekmeklerinin üzerine çok temiz hasavanlar örtülür ve kışlık ekmek ihtiyacı karşılanırdı. Kilerin en güzel yiyecekleri olan orcik, meyve kuruları daha bir özenle saklanırdı. Günümüzde bazı köylerde  zahire küp ve petekleri ve tandır ekmeği için yapılan iskeleler halen kullanılmaktadır. Kent hayatında ise evleri müsait ve köyleri ile bağlantısı olan sınırlı sayıdaki evlerin dışında bu kiler geleneği ve malzemeleri vardır. Mutfaklar ise ocağın içerisinde bulunduğu yemek pişirilen, içerisinde mutfak araç ve gereçlerinin bulunduğu temiz ve ferah mekanlardan seçilirdi.
 
YEMEK TARİFLERİ
HARPUT EKMEK TATLISI  ( TAŞ EKMEĞİ)
 

 
MALZEMELER : 6 adet yumurta, süt, un, tuz, yağ ve şeker.
  YAPILIŞI :
- Süt veya su, un ile karıştırılarak  hamur yapılır.
- Bu hamurun içerisine yumurtalar kırılıp iyice çırpılır.
- Sacın üzerine sıvık hamur bir tasla dökülerek pişirilir.
- Pişen ekmeğin üzerine yağ ve şeker sürülerek servis yapılır.
 
HARPUT KÖFTE

 
MALZEMELER :
1 kg yağsız kıyma 1 orta boy ince kıyılmış kuru soğan, et  ölçüsünde ince  bulgur, bir avuç yarma, 1 yumurta, salça, tuz, baharat, isteğe bağlı maydonoz ve reyhan.
 YAPILIŞI            :
-Bütün malzemeler büyük bir leğene konulur.
-Et, soğan ve salça çiğköfte gibi yoğrulur.Daha sonra yavaş yavaş bulgur   yoğrularak ete  dahil  edilir.Yoğrulurken bulgurun yumuşaması için ara sıra su serpilir.
-Bulgur ve et dağılıncaya kadar yoğrulur
-Fındıktan biraz büyük parçalar bölünür
-Başparmakla işaret parmağı arasında sıkıştırılarak tek tek tencereye dökülür.
-Ayrıca bir tencerede kaynayan yağlı ve salçalı suya katılarak pişirilir.
 
İÇLİ KÖFTE
 
MALZEMELER :
1 kg yağsız kıyma, 500 gr yağlı kıyma, (içinde kullanılır), 1 kg bulgur (ince), 4 baş soğan, 100 gr ceviz ve 1 paket margarin (125 gr) veya sıvı yağ, 1 demet maydanoz, karabiber, 1 kaşık salça, 1 yumurta.
 YAPILIŞI           :
  İÇİ
-Soğan küçük küçük doğranır,kıyma margarinle beraber orta dereceli ateşte kızartılır.
-Bir kaşık salça ilave edilerek karıştırılır.Maydanoz, karabiber ve ceviz içi dökülerek tekrar karıştırılıp ateşten alınır ve donmaya bırakılır. .
  DIŞI
-Yağsız kıymaya tuz atılarak biraz yoğrulur.Hafif sulandırılan kıymaya bulgurun tamamı ilave edilip yumurta kırılarak iyice yoğrulur.
-Ceviz kadar parçalar alınarak daha önce hazırlanan iç harçtan parmak yardımıyla açılan köftelerin içine birer kaşık konularak kapatılır.
-Köfte yapımı bitince genişçe bir tavaya margarin veya sıvı yağ konup eritilir, bir kaşık salça konularak karıştırılır, buna bir litre su konup kaynatılır.
-Kaynayan salçalı suya köfteler tek sıra dizerek on dakika pişirilir.
-Sıcak olarak servis yapılır.
 
 GÖMME

 
MALZEMELER :
1500 gr  un (kepekli un), 750 gr  kıyma veya kavurma, 200 gr  ceviz, 100 gr  tereyağı,bir miktar pul biber ve tuz.
  YAPILIŞI            :
-Kepekli una bir miktar su ilave edilerek kulak memesi yumuşaklığında hamur yapılır.
-Ayrı bir kapta kıyma veya kavurma bir miktar kavrulur.
-Soğan küçük küçük doğranarak yine ayrı bir kapta kavrulup su ilave edilerek hafifçe pişirilir.
-(Pembeleşmeyecek şekilde) soğan,kavrulan kıymaya veya kavurmaya eklenerek isteğe bağlı olarak pul biber katılır.
-Ceviz havanda dövülür.
-Fırın tepsisinin altı yağlanır.Daha önce hazırlanan hamurdan yumurta büyüklüğünde parçalar alınarak serilir
-Üzerine hazırlanan kıyma veya kavurma soğanlı harçtan yapılır.Harçın üzerine bir yufka daha serilip bu yufkanın üzerine ise dövülmüş ceviz serilir.
-Böylece bir harçlı, bir ceviz olmak üzere 25-30 adet olacak şekilde hazırlanır.
-En üste gelecek yufka biraz kalınca açılıp yayıldıktan sonra üzeri hafifçe yağlanıp bıçakla ortadan ikiye bölünerek fırına atılır , altı ve üstü kızarınca fırından çıkarılıp en üsteki kalın yufka kaldırılır.
-Çatalla kazınarak tabağa konulmadan tepsi içerisinde servis yapılır.
 

yazılım: habersistemim