kyeken @ yahoo.com

Ülkemizde18-24  Mart tarihleri arası “ Yaşlılara Saygı Haftası “ olarak kutlanmaktadır.

Yaşlılık sadece  biyolojik olarak değerlendirilen bir süreç değildir. İnsanı sosyal ve kültürel yönden de etkileyen karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte vücudumuzun tüm hücreleri susuz kalır ve tabiri caizse “büzülür”. Solunum sistemi, kalp-damar  sistemi ,  hareket sistemi  bu  durumdan etkilenir. Eskiden koşa oynaya çıktığımız merdivenlerden belki de her katta durarak  ,  soluklanarak çıkarız. Ama yaşlılığın bu olumsuz etkilerini azaltmak sağlıklı yaşlanmayla mümkün olabilir. Erken yaşlarda başlanacak spor, düzenli ve dengeli beslenme, sosyal aktivasyonlar, zihin egzersizleri  ,  sorunları iyi yönetebilme ve olasılıkla  en önemlisi iyi bir sosyal hayat bizim sağlıklı yaşlanmamızı sağlayabilir.

Yaş almış insanlara saygı bizim dini ve milli değerlerimizde önemli yer tutmaktadır. Yaşlı bakım evleri modern çağın bir sonucu olarak ülkemizde artmakta olsa da toplumumuzda çekirdek aileye çoğunlukla yaşlanmış ebeveynlerimizde eklenmektedir.

Yaşlıların yaşamları boyunca biriktirdikleri deneyim ve bilgiler çoğu zaman gençler için yol göstericidir.” İhtiyarlıkta, etrafınızı saran gençliğin, sizden bir şeyler öğrenmek istemesinden daha hoş bir şey olabilir mi!" diyen Cicero, yaşlanan insanın üzerinde sosyal çevrenin üstlendiği role ve yaşlanma sürecindeki etkisini ne güzel anlatmış.Yıllandıkça değerin artması gibi insanlarda yaşlanınca değerlerinin artması için hammaddenin burada genç insanın  kendini  iyi yetiştirmesi  gerekir. Bugünün gençleri yarının yaşlıları olarak kendilerine nasıl davranılmasını istiyorlarsa kendilerinden daha  yaşlı bireylere öyle davranmalıdırlar.

Çok eski zamanlardan birinde kötü bir âdet varmış. Yaşlılar artık iyice ihtiyarlayıp iş yapamaz duruma geldiklerinde ormana götürülür, orada yırtıcı hayvanlara bırakılırmış. Böylece zaten az olan yiyeceklerin, çalışan gençlere yetmesi sağlanmaya çalışılırmış. Bir gün yaşlılardan birini oğlu ormana götürüp bırakmak istemiş. Kış mevsimiymiş. İhtiyar, oğul ve küçük torun beraberce ormana gitmişler. İhtiyarı bırakmış dönüyorlarmış ki, küçük torun oyuncak kızağını dedesinin yanında unuttuğunu fark etmiş. Babasına dönüp almalarını söylemiş. Babası umursamayınca da : "Kızağımı almalıyım, yoksa sen yaşlandığında seni neyle ormana götürüp bırakacağım" demiş. Oğul o an anlamış ki, ihtiyar babasının kaderi, yaşlandığında kendi kaderi de olacak. Dönüp babasının ellerini çözmüş. Alıp eve geri getirmiş. Samanlıkta saklayıp her gün ona gizlice yemek vermeye başlamış.Bir süre sonra köyde hayvanlar arasında bir hastalık yayılmış. Hayvanlar birbiri arkasından ölüyormuş. İhtiyar oğluna şöyle demiş: "Hastaları iyilerden ayır. Onlara şu, şu otlardan ilaç hazırla, sağlıklılara da şöyle şöyle yap.'' Oğlan ihtiyar babasının dediklerini yapmış. Gerçekten de onun hayvanları arasında ölüm azalmış..İlkbahara doğru köyde artık ekmek yapacak tahıl bile kalmamış. Ama asıl sorun, tohumluk olarak kullanabilecek kadar bile tahıl olmamasıymış.. İhtiyar bu konuda da oğluna öğüt vermiş:"Yavrum, ahırın çatısı samanla doldurulmuştur. Onları çıkar, yeniden döv. Oradan tohumluk buğday çıkarabilirsin." Oğlan, ihtiyar babasının dediği gibi yapmış. Sonunda da gerçek anlaşılmış, ihtiyar babanın hala yaşadığı ortaya çıkmış. Köylüler genci krala şikayet etmiş. Kral önce yasalarını hiçe sayan gence kızmış. Ama olup bitenleri dinledikten sonra iyi ve yerinde bir öğüdün çok şeyi değiştirebileceğini kabul edip, ihtiyarlarla ilgili yeni bir kanun çıkarmış."Bundan böyle çocuklar, anne ve babalarına yaşlılıklarında bakacaklar. Onların hayat deneyimlerinden her zaman için öğrenebilecekleri şeyler var.

Son söz; “Yaşlanmak, bir dağa tırmanmaya benzer. Çıktıkça yorgunluğunuz artar, nefesiniz daralır. Ama görüş açınız genişler. – Ingmar Bergman”

kyeken@yahoo.com