ermanaydingun @ hotmail.com

Merhaba Sevgili Manşet 16 okuyucuları. Bugün 13 Mayıs, bugün günlerden yine SOMA.. Evet, Soma Faciasının (katliamının) yıldönümü…13 Mayıs 2014 günü 13 Mayıs 2014’te Türkiye’nin Manisa ilinin Soma ilçesindeki kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan maden faciası, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçmişti ne yazık ki.. Soma Holding şirketlerinden Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında, patlamaya elektrikli ekipmanların sebep olduğundan şüphelenildi. Yangın, vardiya değişimi sırasında meydana geldi ve 787 işçi patlama sırasında yer altında kaldı. 17 Mayıs 2014’te, toplamda 301 Maden Emekçisinin hayatını kaybettiği ve içeride kimse kalmaması sebebiyle kurtarma çalışmalarının sona erdiği açıklandı. Türkiye’de madenciler, 2013 yılı sonunda ülkedeki tehlikeli çalışma koşullarını protesto etmişi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, ilgili madenin güvenliğinin araştırılması teklifini facianın gerçekleşmesinden yalnızca 20 gün önce reddetmişti. Facianın gerçekleşmesinden sonra Türkiye’de üç günlük ulusal yas ilan edildi.

Yeraltı madenciliği konusunda, ülkemizin tecrübeli akademisyenlerinden oluşan Bilirkişi Heyeti’ nin hazırlamış olduğu 485 sayfalık raporda: “…Facianın başlangıç nedeni olarak, Eski imalattan sızan gazlar ve içindeki metanın zarar görmüş bir kabloyla kısa devre yapması gösterilerek, Türkiye madencilik tarihinin en büyük iş kazası olan Soma Faciası’nın sistemin yarattığı tüm olumsuzluklara rağmen, kurumlarımızın ve işletmenin basiretli kişilerce yönetilmesi durumunda önlenebilir olduğunu düşünmekteyiz…” görüşü dile getirildi.

Raporun özet kısmında:

1)Soma Havzası, Madenciliğin ve Havza Madenciliğinin temel ilkelerine göre yönetilseydi,

2) Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. yeterli tedbirlerin alınması hususunda T.K.İ (Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu) ve MİGEM (Maden İşleri Genel Müdürlüğü) tarafından zorlanabilseydi, ya da firma yöneticileri basiretli davranabilselerdi,  

3) Olay tarihinde yürürlükte olan mevzuatta, olayla doğrudan ilgili olarak aşağıdaki yetersizlikler olmasaydı:

-Acil durumlarda kaçış yollarının düzenlenmesi ile ilgili hükümlerde yetersizlikler olmasaydı,
-Damarların gazlılığının ve kendiliğinden yanmaya yatkınlığının bilimsel olarak ölçülmesi gibi koşullar bulunsaydı,
-Sensör tipleri, sayıları ve konumlarında açıklık olsaydı,
-Oksijen maskesi kullanımı zorunlu tutulsaydı,
-Seri, küldösak (hava giriş ve çıkışının aynı yola bağlı oluşu) vb. riskli havalandırma şekillerini kısıtlayan kesin hükümler bulunsaydı) olmasaydı,

yaşanan olayın bir faciaya dönüşmesi önlenebilirdi…” denilmektedir.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)’ nin Eylül 2014’ de hazırlamış oldukları “Soma Maden Faciası Raporu” nun sonuç kısmında da; “…maden sahaları; ülkemizde belli belirsiz rezervler üzerinden üretim hedefleri konularak hizmet alımı ve/veya taşeronlaştırma yoluyla işlettirilmektedir. Yaşananlar bize göstermektedir ki; Soma faciası ve benzeri çok ölümlü kazalar adı “özelleştirme” olmaksızın, özelleştirme araçları olarak devreye sokulan hizmet alımı ve/veya taşeronlaştırmanın sonucudur. Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin yaşama geçirilmesi için oluşturulmuş olan mevzuat sistemsel sorunları çözecek yeterlilikte ve nitelikte değildir. Uygulanamayan, her şeyin kağıt üzerinde kaldığı bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin yürütülebilmesi mümkün değildir. 6331 Sayılı Yasa’yla işverene verilen işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerini ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden satın alabilme hakkı, özünde işçi sağlığı ve güvenliği sisteminin de taşeronlaştırılması demektir. Türkiye’de uygulanan ekonomik sistem, sermaye birikim koşullarına ve hatta madencilik sektörünün özgün yapısına bakıldığında, yapısal olarak “kaza” üreten bir sistemdir. Büyüme ve küresel piyasalarla rekabet edebilme adına uygulanan üretim zorlaması, uzun çalışma saatleri, işçi maliyetlerinin düşürülmesi, bir maliyet unsuru olarak görülen işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yapılan fedakarlıklar; daha kötü çalışma koşullarını ve kazaları beraberinde getirmekte, sonrasında yaşananlar ise kalkınma için bu koşullara katlanılması gerektiği söylevine, işin fıtratına bağlanmaktadır…” denilmekteydi.

Peki, aradan geçen 6 yılda neler değişti ülkemizde ve de özellikle de cinayetlere dönüşen iş kazalarının meydana geldiği maden ocaklarında? Biraz korkudan kaynaklı gelişmeler oldu, kazadan sonraki ilk yıllarda: 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ nda ilave yönetmeliklerle yeraltı maden işletmelerinde alınması gerekli ilave tedbirler belirlendi, T.C. Enerji Tabii Kaynaklar ve Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlıkları’ nın denetimleri arttı. Fakat, gel gelelim iş yine daha çok kazanma ve kapitalizm duygusuna geldiğinde, ne yazık ki birşeylerde yine gevşemeler olmaya başladı. Öyle ki, geçenlerde çalışanlarından birinde meydana gelen; toza bağlı meslek hastalığını Bilirkişi olarak, incelemek üzere gittiğim ve ne yazık ki bundan 10 yıl önce çok fazla sayıda Maden Emekçimizi başka bir iş cinayetine kurban verdiğimiz yeraltı kömür madenciliği yapan bir işletmeye gittiğim keşifteki gözlem ve tespitlerim bana pes dedirtti. Yerin yüz metrelerce altında kömür üretmeye çalışırken, ciddi miktarda tozla da mücadele eden maden işçilerine işletme tarafından ne yazık ki solunum koruyucu bir toz maskesi dahi verilmiyor. Yeraltı madeninde olası göçük, grizu, yangın gibi tehlikeli ve hayati durumlarda ocak içindeki çalışanların açığa çıkan gazlardan zarar görmeden, yüzeye çıkabilmeleri yani ocaktan tahliye edilebilmelerine şans tanıyan ve vardiya boyunca her çalışanın üzerinde palaskasına asılı olarak bulunması gereken Bireysel CO Kaçış Maskesi de ne yazık ki verilmiyor. Yani, çok da uzun sayılmayacak bir süre önce yaşanan ve nice canları yakan maden faciasından hiç ama hiç ders alınmadığını görmek beni gerçekten çok üzdü.

Tüm dünya ile birlikte, hayatımızı her türlü olumsuzluklarıyla çok ciddi anlamda zorlaştıran Coronavirüs günlerinde de pekçok kez duyduğumuz ve kesinlikle yaşam felsefesi olarak benimsenmesi gereken; “Bana bir şey olmaz” denilmemesi gerektiği gerçeğini, artık millet olarak, İş Güvenliği Kültürü’ nün gerçekten oluşabilmesi adına da ciddi bir yaşam şifresi olarak, her kesimden insanın benimsemesi mutlaka gereklidir.

Bundan sonra, ülkemizde de dünyanın herhangi bir yerinde de Soma gibi iş cinayetlerinin asla ama asla yaşanmaması için, “Her insanın yaşam hakkı için, işten önce İş Güvenliği” diyelim lütfen. Bu vesile ile, 2014 yılında Soma’ da kaybettiğimiz 301 Maden Emekçimize ve tüm iş kazalarında yitirdiğimiz Emekçilerimize Allah’ tan rahmet, acılı ve yarım kalan yakınlarına sabırlar dilerim. İş kazasız günlerde, sevgiyle kalın…