muratgucyilmaz @ gmail.com

 

Bu “Ramazan ve Bayram” biraz farklılıkları beraberinde getirdi.. Bunlardan ilki; yaşadığımız günlerin hassasiyeti.

Öncelikle zor bir dönemden geçiyoruz. Hem madden hem de manen sınanıyoruz

Bugün Nevzat Tarhan hocamızın bir yazısında bundan sonraki tedavi edilmesi gereken salgının anksiyete bozukluğu olduğunu yazdığını gördüm.

Gerçekten herkes gergin. Böyle dönemlerde karar almamak lazım. Hızlı davranmamak lazım. Sakinliği muhafaza etmek lazım. Toplumsal Anlamda da huzuru ve sükuneti muhafaza etmeye son derece özen göstermemiz lazım. Hatta mümkünse siyasi polemiklerden bile uzak durmaya çalışmak lazım.

Bu anlamda Covid 19 ismi ile anılan bu dönem, zor bir dönem, farklı bir dönem.

Bir diğeri, Darı bekaya irtihal etmiş olan Annemin, babamın ve diğer aile büyüklerimizin ziyaretini bayramın 1. Günü yapardık. Bu kez arefeden bir gün önce gittik kabristana. Rabbim ahirete irtihal eden tüm sevdiklerimizin mekanlarını cennet eylesin.

Bir diğeri; bu bayramı torunumun saçlarını koklayamadan geçirdim… Hasret içindeyim.

Bursa, Ramazan ve çocuk; bu üç kelimeyi yan yana gördüğümde aklıma Pınarbaşı geliyor. Çocukluk yaşlarımızda Her Ramazan sonrasında Bursa’nın sembolü olan Pınarbaşında kutladığımız bayramlar…

Panayır…

Tahinli Pide…

Uçan Balonlar…

Gençlik yıllarımda Ramazan’la ve bayramla ilgili bir hatıra nedir diye sorsalar; Üniversitede iki arkadaş ekmek ve zeytinle yaptığımız iftar ve sahuru unutamam. O tadı hiçbir yemekte bulamadım. Hala tadı damağımdadır.

Bursa’da bayram hazırlıkları ayrı bir coşku ile yapılır. Bayram alışverişi yapılır ve çocuklar bayramlıklarını başucuna koyup uyurdu.

Arefe günü anneler çörek pişirir ve komşulara dağıtılırdı. Ramazanın son günlerinde mahallenin fakirlerine erzak dağıtılır, bayramlıklar alınır ve onların da mahalleli ile denk bir bayramlaşma yapmaları sağlanırdı.

Öğretmenlik yıllarımdan bir hatıra. Derslerde orucu unutarak yemek yemenin bozmayacağını söylediğimi duyan ilkokul 1. Sınıf öğrencisi oğlumun hafta sonu tuttuğu oruçlarda öğlen civarı yemek yemesi ve bana dönüp “Baba ben unutarak yemek yiyorum, orucum bozulmuyor, merak etme” diyerek yemeğe devam etmesini hiç unutmuyorum.

Şiirle aranız nasıl diye sorarsanız; şiirsiz bir kültür düşünemiyorum.

Şiir bizim kültür pınarlarımızın başında gelir. Bizi besleyen, geçmişle bağımızı kuran, tabiatı sevdiren, insanı sevdiren, Allah’ı sevdiren ve omuzlarımıza büyük davaları yükleyen bir özelliğe sahiptir.

Kelimeler ki tank gibi geçer diyor şair…

Kelimeler tank olur, top olur, tüfek olur…

Şiir kelimelerin kültür ile raksıdır.

Baş döndürücü bir ahenge sahip metinlerdir.

Herkesin bir şiir atlası olmalı.

Özellikle de gençlerimizin.

Gençlik demek heyecan demektir. Heyecanın zirvesi ise şiirdedir. Bu yönden bakıldığı zaman genç şiire, şiir de gence muhtaçtır.

Birbirlerinin maşukudurlar.

Gençlik demek itiraz etmek demektir.

Nasıl itiraz edeceksiniz peki? Şiirler, kalemle.

Fikirlerinizi nasıl anlatacaksınız? Şiirle ve kalemle…

Dil ve şiir arasında mühim bir ilişki var .Dili zayıf olanın şiiri olmaz. Şiir kelime zenginliği ile ortaya çıkar. Kelime haznesi zengin bir şairin şiirleri keyif verir. Nesiller boyu okunur, tarihe mal olur.

Şiiri sevenin dili güzel olur. Dili güzel olanın da felsefe kabiliyeti artar. Felsefe de biliyorsunuz kelimelerle yapılır. Dilde zenginlik, bilimde, ilimde, irfanda ve hatta fen ve teknolojide zenginlik demektir.

Gençlerimizin yapması gereken çok şey var. Önce büyük bir milletim mensupları olduklarını bilecekler. Dünyaya bakacaklar. Tıpkı Fatih’in, Yavuzu’un ve Sultan Abdulhamid-i Sani’nin baktığı gibi.

Gençlerimiz mutlaka bir ülkenin kültürünü ve dilini öğrenmeli.

Mümkünse o ülkeye sık sık seyahat etmeli. Çünkü artık Türkiye lig atlamış büyük bir ülke. Bölgesel güç olma yolunda neredeyse hamlelerini tamamlamak ve bir üst lige çıkmak için adımlar atıyor.

Gençlerimiz devletini çok sevsinler.

Devletsizlik kaos demektir. İddialarınızı ancak devlet olarak gerçekleştirebilirsiniz. Hele hele büyük bir imparatorluğun varisi iseniz, siz kaçsanız da tarih sizi yakalıyor ve görevlerinizi hatırlatıyor.

Gençler; dilinizi sevin. Kelimelerle oynayın. Kelime haznesini geliştirin.

Dininizi de doğru kaynaklardan öğrenin.
İslam; dünyanın en güzel dini, en büyük nimeti.

Başka dinden ve inançtan olanlara saygı gösterin.

Siyaseten sizden faklı düşünse de herkese saygılı olun.

Kendinizi Büyük Türkiye’nin büyük düşünürleri,

Büyük şairleri,

Büyük iş adamları

Büyük devlet adamları olarak görün.

Rahmetli üstadın dediği gibi;

Sen bir devsin, yükü ağırdır devin,

Kalk ayağa dimdik doğru ve sevin…”

Özlediğimiz bayramlara buluşmak ümidi ile…